1961, uzay araştırmaları açısından kritik bir yıldı. 12 Nisan’da Sovyetler Birliği’nden Yuri Gagarin, uzaya çıkan ilk insan olarak tarihe geçti. Sadece üç hafta sonra, 5 Mayıs’ta Alan Shepard, bu kez Amerika adına uzaya çıkan ilk kişi unvanını kazındı. O dönemde uzay yarışında ilk olmak her şeydi. Ancak teknoloji, politikalar ve rekabetin yanında, daha gündelik ama oldukça insani bir soru da akıllardaydı.
Cherryville, Pennsylvania’dan Brenda Kemmerer, o yılın Şubat ayında NASA’ya bir mektup yazdı. Sorduğu soru son derece basitti: “Astronotlar tuvalet ihtiyaçlarını nasıl karşılıyor?” Bu tür büyük bir teknolojik başarıya doğru gidilirken bu tarz bir sorunun gündeme gelmesi bazılarına önemsiz gelebilirdi. Ama sonuçta bu da bir insanlık meselesiydi.
NASA’dan Dr. Freeman H. Quimby, Brenda’nın mektubuna kısaca yanıt verdi: “İlk astronotun ‘tuvalete gitmesi’ beklenmiyor.” O an için kulağa makul geliyordu. Shepard’ın uçuşu sadece 15 dakika sürecekti, yörünge altı bir görevdi. Plan basitti: Kalk, çık, in. Her şey yolunda giderse, bu tür bir sorun yaşanmayacaktı.
Ama her şey planlandığı gibi gitmedi. Shepard sabah saat 5:15’te rampaya ulaştı, kapsüle yerleşti ve orada uzun saatler bekledi. Fırlatma bir türlü gerçekleşmedi. Gecikmeler uzadıkça uzadı. Dört saatlik hazırlık süresi yedi saate yaklaştığında, o “basit ihtiyaç" artık ertelenemez hale geldi.
Ve beklenen soru geldi!
Shepard sonunda kontrol merkezine dönüp açıkça sordu: “İdrarımı yapabilir miyim?” Teknik ekip, sensörlerde kısa devre riskine karşı bazı önlemler aldı. Sonunda Shepard, uzay giysisinin içine idrarını yaptı. Bu durum, görev açısından bir kriz yaratmadı ama kişisel konfor açısından oldukça rahatsız ediciydi. Giysinin alt kısmında biriken sıvı, elbette hoş bir his bırakmadı.
Bu olay, Brenda’nın sorusunun ne kadar yerinde olduğunu da ortaya koymuş oldu. Kısa süren bir görevde bile bu tarz ihtiyaçlar hesaba katılmak zorundaydı. Nitekim, aynı yılın temmuz ayında yapılan ikinci Mercury uçuşunda bu konu için özel bir çözüm geliştirildi. Gus Grissom’un giysisine, bu tür durumlar için özel bir sistem eklendi.
Sonuçta, uzay çağı göründüğü kadar ihtişamlı ve kusursuz başlamadı. İnsan bedeni, istendiğinde durdurulabilen bir makine değil. Uzay araştırmaları kadar, astronotların fiziksel gerçeklikleri de bu sürecin bir parçasıydı. Ve bazen tarihe geçen anlar, aslında oldukça sıradan bir ihtiyaçla kesişebiliyor.